.: Sokak korkusu…

Bu ülkede, öteden beri sokağın hareketliğine siyasiler tahammül edememiş, karşı olmuşlardır. Sokak, özelikle iktidar sıralarında oturan siyasilerin en büyük korkulu rüyası olmuştur. İşçilerin sokağa çıkması, öğrencilerin sesini yükseltmesi, kadınların “ben de varım” demesi hep üstesinden gelmek istedikleri sorunları olmuştur.

Sokak anarşi, sokak terör olarak algılanmış, korkularını açığa vurmanın bir aracına dönüşmüştür.

Konuyu çok fazla dağıtmadan hemen söylemek gerekirse, bu korku ülkeyi yönetenlerin demokrasi bilgisinin sınırlarını da çiziyor. Bu bilgi sandığın dört köşe olmasıyla sınırlı bir bilgidir. Demokrasi üzerine konuşan her siyasi, seçimlerden, seçim sandığından söz edip durur.

Ancak ne yazık ki; bu ilkokul düzeyinde bir demokrasi tanımıdır. Bu tanımla bir ülke yönetilemez.

Yönetilemiyor da…

Oysa demokrasi, halkın seçimler dışında ya da, iki seçim arasında değişik yöntem ve araçlarla yönetime katıldığı ve yönetimi denetlediği sistemdir. Yoksa her yerde karşımıza çıkan ve herkesin de kabul ettiği; “Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir” tanımını ve hemen sonranda yapılan; “Yunanca dimokratia (δῆμος), yani dimos, halk zümresi, ahali (κράτος), yani kratos, iktidar) sözcüğünden türemiştir” açıklamasını nasıl haklı çıkarabiliriz.

Halkın yönetime katılma ve denetleme araçlarından biri de sokağa çıkmasıdır. Bu bir başka söylemle; halkın sokağa çıkması, tepkisini göstermesi demokrasinin baştan kabul edilmesi gereken gereğidir.

Örgütlenme hakkı demokrasinin bir diğer gerekliği olduğu halde, sokağa çıkışın örgütlü yapılar üzerinden olmasını zorunluğu yoktur. Bu, kitlelerin kendiliğinden hareketiyle de sokağa çıkabileceğini kabul etmemiz gerektiği anlamına gelir. Bunun iktidar ile daha açık bir bilek güreşi ve daha zor kontrol edilebilir bir güç olduğunun da altını çizmeliyiz.

Aslında burada tartışılması gereken demokrasinin ne olup olmadığı değil, yöneticilerin neden halkın sokağa çıkmasından korktuğudur. Bu soruyu kendimize sorduğumuz andan başlayarak; sistem, bütün gerçeğini sakınmamıza fırsat vermeden yüzümüze vurur.

Yalındır gerçek, lafı dolandırmaya izin vermez. Onlara, oy verip seçen biziz olsak da, onların hizmeti, temsili ettikleri başkalarınadır. Sokak tam da; bu ikiyüzlü oyunu açığa çıkarır, korkutur, telaşa düşmelerine neden olur.

Bu gerçeği, öncelikle siyasiler ve onların temsil ettikleri kesimler sessiz kalarak geçiştirmeye çalışırlarken, gürültü koparmayı, satın aldıkları kalemlere bırakırlar…

Bu tesadüf de değildir.

Sokağa çıkanlar, güzel Pirim, Pir Sultan’ın dediği gibi vakti geldiğinde dayanır, “ol kapıya”. Orada ilk gördüğümüz/göreceğimiz, uğraşmaya değmez dişlerini gösteren “ol kapının itleri” olur…

Hasan KAYA
19 Şubat 2015 Perşembe