Simit, çay birazda zeytin, öylesine bir sabah keyfi yapıyorum aklım sıra. Tekir bir kedi masanın altında bacağıma sürtünerek simitte ortak olmak istiyor. Koparıp küçük bir parça önüne bırakıyorum. Kokluyor, burnuyla sağa sola ittiriyor, patisi ile dokunup çeviriyor.
Yok, yemiyor.
Katıksız yemeyecek anlaşılan, ama kediler zeytin de yemez ki…
“Yapacak bir şey yok” diyorum kendi kendime. Keyfimin içine etmeden iyice garson gelip kovalıyor kediyi. İyi oldu sanki. O bacağıma sürtünürken, miyav da, miyav benim uç kuruşluk keyfim ziyan olacaktı.
Biraz bencilce olduğu aklımdan geçecek oldu izin vermeden hemen atılıp; “Ne yapalım bu günde böyle” diyerek kendime arka çıktım.
Kediden yana olacak değildim ya. Bir ben kalmışken bana.
Hazır garson da yanıma kadar gelmişken bir çay daha istiyorum. Bir de ardından televizyonun sesini az kısmasını rica ediyorum.
“Televizyonun sesini ben kısarım da şunun sesini kim kısacak” diye söylenince sesinden bildiğim halde dönüp bakıyorum; Başbakan konuşuyor, gurup toplantısında.
İyi soru. Kim kısacak bunun sesini. Maden işçileri olabilir mi, son günlerde bir hareketlenme var sanki. Gezi’nin de yıl dönümü.
Yine bir baba yiğit arıyoruz anlaşılan.
Eskiden ne olsa birileri “Ordu” derdi. Gelecekler susturacaklar, ortalık süt liman… Ama onlar da gelince kimi susturduklarını hiç bilmediler.
Televizyonun sesi kısılmadan, son sözleri birilerine çatarken oldu. Ne mağdur adam, hiç rahat yüzü görmedi. Biri bitiyor biri başlıyor. Sanırsın dünya âlem düşman buna.
Bazen ne diyor çok merak ediyorum. Konuşmasını dinlemeye tahammül edemediğimden, internetten bulup konuşmanın tam metnini indirip okuyorum.
Ne zaman okusam hep de bu metinleri kimin yazdığını merak ediyorum. İlk bakışta anlamsız geliyor insana yazılanlar. Biraz mantık, izan sahibi birinin bunları art arda demesi çok olası gelmiyor insana. Aslında mantıktan, izandan önce, biraz ahlaklı, biraz da vicdanlı olmak bu konuşmaları yapmanın önünde en büyük engeli olabilirdi.
Konuşması genellikle üç bölümden oluşuyor, önce yeriyor, aşağılıyor, ulu orta birilerini suçluyor, ötekileştiriyor. İkinci bölümü bütün bunları kendisi yapmamış gibi birilerini bunarı yapmakla suçluyor. Ve üçüncü son bölüm, güç bende erk benim elimde diyen, gücün tek sahibi olduğunu göstermeye yönelik altı kalınca çizilen sözler, söz dizimleri…
Böyle bakınca konuşmanın bir mantığı var elbette. Ama ahlaklı olduğu yine de söylenemez. Vicdanlı olduğu hiç…
Bu adamları kimse susturamaz. Ne madenciler, ne Geziciler, bunları sustursa sustursa kendi hırsları, aç gözlülükleri susturur. Bunların en büyük rakibi yine kendileri olurlar.
Güç, iktidar insanı çoğu zaman kör eder, haddini bilemez eder, her şey elinin altında sandıkları an, o güç, o iktidar ellerinden kayar gider. Birde bakmışın ortanın soytarısı olmuşlar. Kimse onlardan korkamaz, kimse onları ciddiye almaz olur.
Sona doğru hep böyle olur. Bu, gidişin zamanı geldiğinin en açık ifadesidir, güle güle demeye hazırlanmanın zamanı yani…
Hasan KAYA
28 Mayıs 2014 Çarşamba