Anlatayım diyorum aklıma her geldiğinde. Hemen oturup yazmak istiyorum. Canımı sıkan, içimi yakan ne varsa bir biri ardına ekleyerek anlatmak, hüznün o yakıcı sessizliğinde yükselen duvara asmak istiyorum.

Doğruluğundan emin olmadan, Türkçe kurduğum o ilk tümcenin aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, hala aklımda sıcak kalması ve yaşadığım onca şey, söylenmiş onca söz arasından sıyrılıp öne çıkmasının nedenini nasıl anlatabileceğimi bir türlü bulamıyorum.

Kendimi bir yaştan sonra hala bir yere ait hissedememiş olmamın acısının nasıl bir şey olduğunu hangi dilde hangi sözcüklerle anlatabilirim.

Sizin, “benim” diyemediğiniz, ama herkesten daha çok sevdiğiniz şehirler, köyler, kasabalar, diller oldu mu?

Benim oldu.

Çocukluk düşlerimin dilini benden alan, karşılıksız bir aşk ile bağlandığım, sevdiğim, o köylerin, kasaba ve şehirlerin dilinden sürülmekte olduğumu gördüğüm gün, içine nasıl yuvarlandığımın ayırtına bile varmadan kendimi dipsiz bir kuyunun karanlığında buldum.

Ellerime değen karanlık, görülmez kıldı onları. Uzandığım her şey dokunulmaz oldu. Benim olandan, yıllarca “benim” dediklerimden istemeye istemeye uzak durdum. Yabancılaştım. Uzaktan bir yabancı gibi sevdim…

Yudum yudum eksildiğim günlerde, azalıyordu bir yanım. Artık hiçbir şeyden emin olmam mümkün değildi. Telaşına yenilen bir çocuk gibi çaresizlik iki eli ile yapışıp yakama karanlık kadar acımasız çekiyordu beni en derine.

Korkular büyüyor dağ oluyordu, korkular hain bir bıçak, hiç sebep yokken sataşıp ruhuma yarılıyordu her seferinde…

Dahası da var. Artık bana ait düşsel coğrafyalarım yok. Düşlerim yurtsuz kalmış yetim bir çocuk.

İçsel devinimlerin, yıkan, yerle bir eden yalnızlığı üzerinde yükselen, sessizliğin vurduğu yüreklerin karanlık yalnızlığı, hangi doğal afet sonrası yaşanan manzaralara benzeterek anlatabilir ki?

İşte bu yüzden; bildiğim bütün dillerde susuyorum.

Hangi dilde, hangi söz, hangi söz dizimi o kadar güçlü ve yalın olabilir. Yıkılan bir dünyanın sessizliğini nasıl anlatabilirim. Diyelim bir yolunu buldum anlatım. Sözcüklerle çizilmiş bu resimde bütün renkler soluk, bütün renkler küskün…

Nereden bileceksiniz: Benim kırmızım, pembe kokan al bir gül. Benim mavim, gece yürüyüşünden yorgun dönen, uçuk, uçsuz bucaksız bir gökyüzü. Dağlarım mor menekşe. Denizim dalga dalga yeliş sevda…

Hadi söyleyin, benden giden renklerin kırgın küs sessini vuran, bir hüzne dönüştüğünü nasıl anlatayım…

Hasan KAYA