Bu coğrafyada zalim olmak hiç de zor değil. Belki de; olabileceğimiz en kolay şey.

Bir akşamüzeri, iş çıkışı, insanlar evlerine dönerken, şehrin en kalabalık yerine bomba koymamıza gerek yok. Kör bıçakları bilemek, çekip silahı birini vurmamız da gerekmez, zalim olmak için.

Bazen bir söz yetebiliyor, bir bakış, bir duruş, bir gidiş…

Sözün ağırlığını kaldıramaz, parça tesirlide olsa hiçbir bomba. En keskin bıçaklar kesmez o bakışın kestiği gibi ince sızlayan derin yaralar açarak.

Ve o gidişler, sebepsiz gidişler. Kanayan küs çiçeği ayrılıklar…

Her gidiş zalimin elinde iki ağzı keskin bıçaktır, ne yana dönse keser, kan içinde bırakır yürekleri…

Yaralı bir yürek avuçlarımda, çekip gidiyorum arkama bakmadan. Ardımda susan bir dağ, kafeste bir kuş, vurulmuş, yaralı sevinci, solmuş papatya gülüşler, bir su sesi, bir yel. Ateşe verdiğim şilan yarası kuru bir dal bütün umutlar…

Kuşa düşman, yerdeki karıncaya düşman sevmeyi unutmuş, insana düşman hallerimiz. Çekip hep kendimizi vuruyoruz…

Kaç kez vurdum kendimi, yüreğimi zulmün kör bıçakları ile. Kaç kez kendime zalim, kendime düşman oldum bilmiyorum…

Yok desem de, inkâr etsem de; çekip vuran o kıyıcı o zalim hep ben oluyorum kendime. Kan içinde sarmadan yaralarımı bırakıyorum. Aysız bir yalnızlığa düşüyorum, gece karanlık dem tutuğu zamanlarda.

Bu ne acı, bu ne zulüm…

Toplu bir kıyıma dönüyor kendimi vurmalarım.

Vurduğum bende; bir ana düşüyor, bir kardeş, bir sevgili, bir dost ve arkadaşlarımın hepsi…

Hasan KAYA
25 Ağustos 2012 Cumartesi