Hasan KAYA

Dün Erdoğan’a yöneltilen her eleştiriye gözünü yumup “demokrasi düşmanlığı” diyenler şimdilerde “demokrasinin gereği” demeye başladılar.

Bu tavır değişikliğinin elbette bir açıklaması var. Kısaca hemen söylemek gerekirse bu dağılan bir koalisyonun sonucu geldiğimiz noktayı işaret ediyor. Koalisyonun dışına itilen kesimler kendilerine ihanet edildiğinden yola çıkarak hükümete ve Erdoğan’a bizden daha fazla söz söyleme hakları olduğuna inanmaktalar. Bu da her şey yolunda gitseydi birlikte yürümek yola devam etmek istediklerinin açıktan itirafı oluyor. Belki de bu nedenden eleştiri sınırlarını aşarak doğrudan bir kavganın içine girmekteler.

Sözün özü; koalisyon dağıldı ve taraflar bir birine düştüler.

Her şey en başından biliniyordu. AKP iktidarı büyük bir koalisyondu. Çekirdeğini gömlek değiştirmiş Mili Görüşçülerin oluşturduğu, cemaat, liberal aydınlar, merkez sağdan ve soldan kaçmış yılgın, yorgun ama yine de kendini değişmemiş göstermek için eski jargonlarını dillerinde sakız eden, yararlı aptallardan oluşan büyük bir koalisyon…

Her koalisyon gibi er ya da geç dağılacaktı.

Gömlek değiştirmiş olan Milli Görüşçüler, Merkez Sağı içinde eriterek ulaştığı gücü, son seçimlerin (2011) galibi olarak çıkınca, eski gömleğini sandıktan çıkardı.

Milli Görüş gömleklerini üzerlerine geçirir geçirmez de öncelikle soldan devşirdikleri, “aptal yararlılar” ve liberallerle yollarını ayırdılar. Bu kesim koalisyonun en zayıf halkasıydı. Koalisyonun ortağı olmayı, AKP ve Erdoğan’ın yurt dışı ve içeride laik kesimlerin kabul edebileceği görüntüsü için, makyaj malzemesi göreviydi ve o görevi fazlası ile yerine getirmişlerdi.

Oy oranları açısından pek bir ağırlığı da olmayan, bu kesimle yolları ayırmak, bu yüzden çok kolay oldu.

Bu ayrılık, büyük bir gürültüye de neden olmadı. Koalisyonun bu küçük ortağının; “Yetmez, ama evet” ağırlığında bir itirazı dışında söyleyebileceği pek bir şeyi de yoktu.  Yazdıkları birkaç köşe yazısı, katıldıkları TV programlarında edilmiş sitemlerinden başka, geride bir iz bırakmadı. Koalisyonun, bu küçük, çapsız ortağından kolay kurtulan, AKP ve Erdoğan için iktidarını paylaştığı Cemaat’ten kurtulmanın zamanı gelmişti.

Ancak bu o kadar kolay olmayacaktı. Çünkü koalisyonun bu ortağı, oldukça yakın olmaktan başka, güçlü ve söylendiği gibi paraleli değil, çoğu noktada kesişeniydi.

Ancak belki de, tam da; bu iki durum yakın ve güçlü olması ortaklığın bozulmasını zorunlu kılmaktaydı.

Çünkü Cemaat, Merkez Sağ gibi kolay bir lokma olmadığını her seferinde gösterdi ve Milli Görüş Hareketi içinde erimeye direnirken ona rağmen güçlendi.

Burada hemen küçük bir açıklama yapmak zorundayız:

AKP’nin temsil ettiği, Milli Görüş, Erbakan’ın temsil ettiğinden oldukça uzak, mili özelikleri çoktan körelmiş bir Milli Görüştür.

Milli Görüş ve Erdoğan, Merkez Sağ ile iç içe geçme ve bütünleşmesinin doğal sonucu olarak, küresel sermayeyle organik bağlar kurdu, dönüştü. Bu da; partinin bütün milli özeliklerini yitirmesine ve salt söyleminde kalan bir millikle yetinmesi sonucunu getirdi.

Bu açıklamadan sonra konumuza yeniden dönelim.

Milli Görüşe, Merkez Sağ’dan daha yakın duran Cemaat’in, Erdoğan’a teslim olmaya niyeti olmaması ve direnç göstermekten başka, iktidarın değişmez güçlü bir ortağına dönüşmeye başlaması, Erdoğan’ı da tehdit eder düzeye gelmesiyle koalisyonun bozulmasını kaçınılmaz kıldı.

Üstelik Cemaat, Merkez Sağ kadar, bir oy oranına sahip değildi. Onun, daha çok ne olduğu tam bilinmese de, siyaset üzerinde özgül ağırlığı olmasından söz ediliyor.

AKP, uzun iktidar yolculuğunda, oluşturduğu kendi kadroları ve 2011 Seçimleri sonrasında partiye katılan zinde güçlerle, Cemaat’te artık ihtiyacının olmadığı, inancını güçlendirdiği oranda bu koalisyonun bozulması da kaçınılmaz oluyordu.

Ancak ne var ki; öteden beri bürokrasi içinde örgütlü olan ve AKP iktidarının bu örgütlü gücünden oldukça yararlandığı Cemaat, AKP iktidarında giderek daha güçlenmiş, devlet içinde iyice kadrolaşmış, yerleşmiş, medya ve basın gücü ile ciddi bir ekonomik güç olan Cemaat’ten kurtulmak o kadar kolay olmayacaktı.

Cemaat kadroları ile AKP kadrolarının uzun yol arkadaşlığında, iç içe geçmişlikleri ayrılığı zor kılan bir diğer etmen olurken, her ayrılık ve/veya Cemaat unsurlarının iktidardan uzaklaştırma girişimi, partinin kendisinde de beli hasarlar vermeden gerçekleşebilecek gibi gözükmüyor.

AKP, Cemaat “paralel yapı” ilan ederek kurtulmaya çalıştıkça kendi kadrolarının kirlenmişliğini de saklayamaz hala gelmekte…

Hasan KAYA
23 Mart 2015 Pazartesi