Resim: Salvador Dali

Böyle olacağı belliydi, çok bile dayandım. Ama artık pes ediyorum, çünkü yoruldum. Her konuda haklı çıkmaya çalışmak için verdiğim kavgayla kaybettiklerimi geri kazanmam olanaksız. Bu yüzden ve belki ilk kez, bir kavgayı kaybetmiş olmaktan dolayı üzülmüyorum.

İroni dedikleri böyle bir şey miydi?

Bilmiyorum…

Bilmek de istemiyorum, çünkü artık anlamsız bir isteğin peşi sıra koşup yorgun düştüğüm yerde; “keşke” ile başlayan bir tümce kurmak, geride kalanlara üzülürken, gelecek için zaman kaybetmek istemiyorum.

Zaman, su olmuş akıp geçiyor. Bu sıradan tümceyi, değişik birçok kitapta, uzun anlatımlar arasına sıkışmış replikler olarak, kim bilir kaç kez okumuşumdur.

Edebiyatçıların imgesel anlatımlarında su ve zaman hep yan yana düşer. Bu çok sevilen, kolay bir benzetmedir. Çünkü çocukluğumuzu anımsatan o ırmakların ilk kaynağından çıkışındaki duruluk, cılız süzülüşüyle benzerlik çok açık, gözümüzün önünde durur. Sonra o yüksek yamaçlardan düşen, coşan suların delişmen akışını gençliğimize benzediği de gözden kaçmayacak gibidir. Orta yaşların, yorgunluğuna denk düşen, ovalar boyu sessiz sakin, bazen dolanarak akışla benzerliği de gün gibi açık. Ve denizine ulaşma öncesi artık gözle de görülen kirlenmişliği, azalan debisi, küskünlüklerimizi, belki biraz da yenilmişlikleri anlatmaz mı?

Şimdi bütün bunlar denize karşı bir otel odasında, ayağa kalkan dalgaları seyrederken, içim kabarıp durulurken aklıma geliyor.

Sonra bir anlık sessizlik doluyor odaya.

Kirpiklerimin öpüştüğü, bir birine karıştığı o anın sessizliği içinden bütün diğer sesleri bastıran bir ses geçiyor elimi tutan.

Yüreğim süt liman.

Kabul ediyorum biraz şaşkınım. Hiç olmadığım kadar sakin oluşumu kendime izah edecek sözcük bulamıyorum.

Yenildiğimi kabul ediyorum. Başımı kaldırmış uzaklara bakarken. Utanılacak bir yanı yok bunun. Geç kalmış bir kabul edişin pişmanlığından başka, duyduğum bir acı, yok şu an yüreğimde.

Kim ne derse desin, yıllarca önce olmalıydı bu.

İnsan aklının ve akıl üstünün bildiği tanıdığı tüm güçleri kendinde toplayan, büyüdükçe, beni gölgesinde bırakan, küçülten, küçücük yapan o kahramanlarım yenilmeden, hayatımda hiçbir yeni olmayacaktı.

Olmadı da…

Kendimden kaçış, saklanmak isteğiydi içimdeki kahramanları var eden. Bu kaçış, ortak, bir birine benzer kahramanlara sahip olma korunaklı bir şeydi. Kalabalıklar içinde kaybolmamı sağladı yıllarca, görünmez kıldı beni. O kahramanların mahir ellerinden çıktı; herkes gibi, herkese benzememi sağlayan yüzümüzde taşıdığım maskeler.

Şimdi o maskeleri fırlatmış atmışken biraz korkuyorum. Çünkü bu yeniden sil baştan başlamak olacak hayata. Yüzümüzde taşıdığım maskeler yalnız yüzümü saklamakla kalmadılar, onlar sesimi, gülüşümü, ruhumu sakladılar.

Ne acı… insanın küçük bir maskenin arkasında kaybolup gitmesi.

Hasan KAYA
23 Mart 2015 Pazartesi