Yıllar önce, 2010 Eylül başı, tanık olduğum bir konuşmada dayanamayıp taraf olana kadar, Erdoğan’ın Kürt Sorununu çözeceği, ülkeyi demokratikleştireceği uzun uzun konuşuldu. Konuşanların sol kimliği beni şaşırtmanın ötesinde, solun içine düştüğü çaresizliğin boyutlarını gösteriyordu.

İlk itirazıma, aldığım tepki, “CHP’yi mi destekleyelim” olunca her şey bitmiş demek yerine, “kendi seçeneğinizi oluşturmayı denesiniz nasıl olur” demekle yetindim.

Arkasından bunun anlamı üzerine biraz konuştık. Biraz konuşabildik, çünkü ağzı iyi laf yapan solcu arkadaşlarımız, solun ortaya koyacağı bir alternatif olduğuna inanmıyorlardı. Kelimesi kelimesine değil, ama söylenmek istenen, sol bir alternatif üretilmenin faydası da, halkta kabulü de yoktu.

Bir başka söylemle ifade edilen, halkın kabul edeceği, sol bir alternatif olamayacağı anlamına geliyordu.

O zaman anladım ki, yıllarca sol diye tarif edilen, halkla, sınıfla ilgili bir şey değildi. Bu, solun sol olmadığı gerçeğinin bir başka biçimde izahı, belki de itirafıydı.

Bu konuşmanın ardından gelen referandum da bildik, artık tarihe mal olmuş tavır alındı, “yetmez ama evet” dendi. Kırk satır ile kırk katır arasında bir tercih yapıldığı, çok geçmeden anlaşılacaktı. Ama iş işten çoktan geçmişti. Çünkü o, atı alan Üsküdar’ı o gün geçti.

CHP’nin sağa yaslanan politikalarını özelikle, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ve Yerel Seçimlerde Ankara için Mahsur Yavaş’ı aday göstermesi üzerinden acımazca eleştirenler, kendilerinin Erdoğan’ı neden desteklediği üzerine tek satır yazmaktan kaçıyorlar. Onlar hiç kabul etmeseler de, içine düştükleri o büyük yanılgı, affedilmez sonuçları olan bir hataya neden oldu.

Benzer bir durumu bugünlerde yeniden yaşıyoruz. Erdoğan ve AKP gitsin isteyenler, Meral Akşener konusunda korkusuzca hata yapmaya doğru koşuyorlar.

Cumhuriyet gazetesinde, köşesinden Ataol Behramoğlu şöyle sesleniyor:

“Sahnede pırıl pırıl, apaydınlık bir kadın konuşuyor…
Samimi, bilgili, açık sözlü, zarif.
Slogandan uzak, cesur, esprili.
…gösterişten uzak, alçakgönüllü, fakat gerçek bir yıldız gibi parlıyor…”

Ardından şöyle devam edip bitiriyor:

“Solda bir arkadaşınız olarak karşılaşacağınız bütün güçlüklerde yanınızda olmakta tereddüt etmeyeceğim. Yurdumuza olan ortak sevgimiz, saygılarım ve alkışlarımla.”

Sol Kemalist olarak dahi değerlendirmediğim Ataol Behramoğlu’nun ne kadar solda olduğunu tartışmanın benim açımdan bir anlamı yok.

Çok istiyorsa, elleri patlayana kadar, gurur duyarak desteklemediğini aynı yazıda ifade ettiği, Tansu Çiller Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Meral Akşener’i alkışlayabilir.

Behramoğlu gibi ulusalcı, sosyal şoven yaklaşım içinde olanları anlamak zor değil. Bölünme korkuları boylarını çoktan aşmış bu adamların/kadınların bundan daha fazlasını yapabileceklerine inanmak saflık olur.

Ancak Erdoğan gitsin motivasyonunu ile (tartışmalı da olsa) solda olduğunu söyleyen, kimi çevre, grup ve kişilerin onarılmaz bir akıl tutulması içine düşerek, Meral Akşener’i desteklemesi, bu ülke adına beslediğimiz umutları yaralayan, acıtan bir yanı var.

Hasan KAYA
8 Ekim 2017 Pazar