.: Erdoğan’ın, Halktan Saklanan Kirli Oyunu…

Geçtiğimiz günlerde (19 Şubat 2015 Cuma) Ankara’da, Türkiye ve ABD arasında Suriye muhaliflerinin Eğit-Donat anlaşması imzalandı. Anlaşmanın detayları hakkında geniş bilgi sahibi değiliz, ancak yapılan sınırlı açıklamalar ve gelişmeler Türkiye’nin Suriye’de özelikle IŞİD militanlarına karşı aktif bir hareketlik içinde olacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Mutabakat metninin imzalandığını açıklayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ‘eğitilecek güçlerin hem rejimle hem de İslam Devleti ve bölgedeki diğer terörist(!) gruplarla mücadele edeceğini’ belirtti.

Çavuşoğlu’nun eğit-donat kapsamında eğitilecek olan Suriyeli Muhalif güçlerin “rejim güçlerini” de hedef alacağını açıklamasına iliştirmesinin çok da bir anlamı yok. Başta ABD olmak üzere hiçbir Batılı Ülkenin ve belki de; onlardan daha önemlisi İsrail’in bu aşamada Suriye’de rejim güçleriyle bir çatışma içine girilmesinden, Esad Rejimini zayıflatacak bir mücadele içinde olunmasından yana olmadığını biliyoruz.

Bu yüzden, “Koalisyon Güçlerinin” en azından kısa ve orta hedefleri arasında sadece IŞİD ile mücadele olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu anlaşma sonrası, açıklanmasından özenle kaçınılan bir diğer nokta da; Türkiye’nin artık, IŞİD’e karşı aktif bir Koalisyon üyesi olarak, açık hedefi haline geldiğidir.

Türkiye bu anlaşmaya gidilen süreçte “İç Güvenlik Yasa Tasarısını” meclise getirmeye hazırlanıyordu. Yasa şu an itibarıyla mecliste ve muhalefetin tüm direncine rağmen Hükümet ve AKP Grubu tarafından geçirilmeye çalışılıyor.

Yasa tasarısının ilk maddeleri meclisten son hızla geçirilmeye çalışılırken, (21 Şubat 2015 tarihinde saat 21.00 de) Süleyman Şah Türbesi’nin tahliye operasyonu başlatıldı. Bütün gece süren ve sabaha kadar tamamlanan bu operasyonla Türbe sınıra daha yakın ve güvenilir bir yere nakledildi. Bu haberle günlerdir üzerinde tartışılan “İç Güvenlik Yasa” tasarısı başka bir anlam kazanmaya başladı.

Türkiye, başını ABD, İngiltere ve diğer batılı ülkelerin çektiği, Katar, Ürdün ve Sudi Arabistan gibi Arap ülkelerinin de destek verdiği, IŞİD’de karşı oluşturulan koalisyona gönülsüz katılımına önce “Konsolosluk rehineleri” bahane edildi. Daha sonra, IŞİD’in Kobani’yi düşürmesini beklerken, Koalisyonun Güçlerinin Esad’ı hedeflemesi gerektiği demagojisine dört elle sarıldı. Ancak diğer yandan daha fazla direnmesinin mümkün olmadığını da görerek adım adım hazırlıklarını yapmayı ihmal etmedi. Nihayet koalisyonun aktif bir üyesi olmanın hazırlıklarını tamamlamak üzere…

Süleyman Şah Türbesinin tahliyesi o hazırlıklardan biriyken, hiç kuşku yok ki diğeri de; “İç Güvenlik Yasa” tasarısıdır. Süleyman Şah Türbesi‘nin tahliyesi pazılın eksik parçalarının tamamlanmasını sağlayarak “İç Güvenlik Yasası’na” neden ihtiyaç duyulduğunu daha anlaşılır kıldı. Hükümet ülkeyi bir maceraya sürüklerken, olası IŞİD terör saldırılarına karşı daha hızlı ve etkin hareket etme olanaklarını yaratmayı hesaplamakta.

Eğit-Donat anlaşmasının imzalandığı gün “MİT, ABD bombardımanı, Peşmerge desteğinde savaşan PYD’nin silahlı güçleri karşısında Suriye’nin kuzeyindeki Kürt yerleşimi Kobani’den çekilmek zorunda kalan IŞİD militanlarının Türkiye’ye sızdığı uyarısında” (19 Şubat 2015, Hürriyet Gazetesi) bulunuyordu.  Ancak IŞİD militanlarının salt bu savaş sonrası sızmalardan ibaret olmadığını hemen burada söylemeliyiz.

IŞİD ile açık çatışmaya girmekten kaçış ve Süleyman Şah Türbesi için IŞİD’in verdiği ültimatoma uyulması ve boşaltılması birazda bu içerdeki güçlerden çekinmekten kaynaklanıyor.

Dış politikada yapılan hatalarının bir sonucu ortaya çıkan açmaz ve ABD’ye verilen tavizleri açıklaması mümkün olmayan Hükümet, İç Güvenlik Yasa tasarısını yakın zamanlarda yaşanmış olan Kobani olaylarına dayandırmaya çalışarak işin içinden sıyrılma yolunu seçti. Ancak gelişmeler hiç de öyle olmadığını göstermekte gecikmedi.

Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarla “İç Güvenlik Yasasının” yalnız IŞİD terörü düşünülerek hazırlandığı sonucunu çıkarmak son derece yanıltıcı olur. Saray ve Hükümet bu yasayı diğer muhaliflerine karşı, “Barış Sürecini” tehlikeye atmayı da göze alarak kullanacak, seçimlerde muhalefeti sınırlamak, bazen sindirmek, kendisine daha avantajlı bir konum yaratmak için de kullanacaktır.

Hükümet’in özelikle de Erdoğan’ın halktan sakladığı bu kirli oyunla, deyim yerindeyse bir taşta iki kuş vurulmak isteniyor…

Belki de bir üçüncüsü de, ekonomideki sıkışmışlığı, bu maceraya atılma karşılığı alınacak ekonomik yardımlarla aşmak isteğidir.

Hasan KAYA

22 Şubat 2015 Pazar