.: Hep birlikte ağlarız

Bizde kimi çarpıklıkları da olsa, bu sistemin adı dünyanın her yerinde kapitalizmdir, yani az sayıda insanın zenginliklerin tümüne sahip olduğu, öte yanda milyonlarca çalışan, yorulanın olduğu sistemdir.

Bu sistemin varlığı, devamı, milyonları bulan çalışan, emeğiyle geçinenlerin korkmasından geçer. Yani lafın kısası o çalışanların korkutulmasından…

Bu nasıl olur?

Şiddetle, baskı uygulayarak…

Sistemin kendisi zaten şiddet üzerine kurulmuşken bizde bir başka şey daha oldu. Yıllarca o illerde, Kürt illerinde çıplak şiddet kol gezdi, dağlardan geçti, ne şehir meydanı koydu, ne köy meydanı.

Hep birlikte bilmiyormuş gibi yaptık, yokmuş gibi davrandık. Ve kimse çıkıp dursun demedi, demeye gözü kesmedi.

Az sayıda “yeter artık” diyenlere de hep kem gözlerle bakıldı, olmadığında “terörist” dendi, susturuldu.

Sustuk…

Bir kesim için susmak hiç de zor olmadı. Çünkü ölen onlardan değildi, zülüm gören onlar değildi. Çok sıradan ayrımlar yaparak uyduruk bir “biz”, bir “onlar” yaratıldı, kendimizi her şeyin uzağında bulduk.

Ölenlerin büyük çoğunluğu Kürt’tü.

Yakılanlar Alevi…

Kürtler vurulan çocuklarına ağladı ağıtlar yakarak, Aleviler yanan semazenlerine ağladı, ateşlere düşmüş yürekleriyle semah dönerek. Türkler sokağa dökülüp, gelen şehit cenazelerinde “vatan bölünmez, şehitler ölmez” diyerek ağladı…

Artık hepimizi şiddet sarmalıyordu dört bir yandan. Kanlı kirli bir savaş milyonlardan uzak sürerken, şiddet sarmalı bütün ülkeyi kucaklıyordu. Onun pençesinden uzak kalabilen kimse yoktu. Silah seslerinden uzak, savaş travması yaşıyordu bütün ülke.

Korku içimize içimize işledi, şiddet içimize işledi.

Çünkü artık taraf taraf bölünmüştük, hiç kimse bir diğerinin acısına ağlayamazdı.

Yıllarca kaç terörist öldürüldüğü ile övünülen haberler aldık, televizyonlardan, radyolardan. Gazeteler boy boy öldürülenlerin fotoğraflarıyla çıktı.

Şiddeti kanıksamamızı istiyorlardı, kanıksadık; çünkü korkmamız gerekiyordu, her olup biteni kabul etmemiz için. O yüzden korkmamız, korkmamız içinde şiddet gerekliydi…

Bu yüzden, devletin bir eli coplu, diğer eli ateşli silahları tutuyor. Sokaklarda çocuklar dövülür, sokaklarda çocuklar vurulur…

Onların yetmediği yerde sarılıyoruz biz bir birimizin boğazına. Fırıncısı, bakalı, manavı genç avlıyor gecenin karanlık bir sokağında. O işsiz, o yorgun, o elinden umutları alınmış erkeğin eline verilen sistemin kanlı bıçağı, en sevdiğini, “senin için ölürüm” dediğini vuruyor…

Sonra o tecavüzcü, o tacizci; bir genç kıza saldırır, bir genç kızı öldürür, hep birlikte ağlarız.

Bir şey unutmadık mı?

Şiddetle, ülkenin, ülke insanın ruhlarının ırzına geçilirken neredeydik biz?

Hasan KAYA
16 Şubat 2015 Pazartesi