Hepimizin, daha iyi ve güzel yaşamak isteriz. İnsanın iyi ve güzel yaşama isteği de mutlu olmak içindir. Mutluluk üzerine düşün adamları bin yıllardır kafa patlatırlar. Mutluluğun ne olduğunu belki bulamadılar ama mutlu olmak için nelerin gerektiği üzerine bir dolu laf ettiler. Sanırım ünlü şairimiz Nazım Hikmet yerden göğe kadar haklı. Mutluluğun resmini çizmek o kadar kolay değil. Bu çizecek olan Abadîn Dino gibi bir ressam da olsa zor.

Bazıları diyebilir ki; Mutluluğun resmi fırçayla çizilmez zaten. Ancak sözcüklerle de mutluluğun bir resmini çizmek olanaksız. Bunu ben beceremeyeceğim için bir bahane olarak da söylemiyorum. Soyut kavramlar için genel geçer bir tanım yapmak çok zordur. Çünkü her kişiye göre değişen bir anlam ifade ederler. Kişinin bilgi bilinç düzeyi, içinde yaşadığı toplum ve kültür itibarıyla her soyut kavram bir başka anlam içerebilir.

Bir düşün adamı olan değerli Orhan Hançerlioğlu mutluluğu şöyle tanımlıyor:

“Mutluluk, bir yaz denizinin karşısında, bir ağaç gölgesindedir. Tedirgin edilmeden üstünde uyunan bir toprak parçasındadır. Bir bahar sabahında çıplak ayakla koşulan ıslak çimenlerdedir. Sıcak bir günün bitimine doğru, birdenbire esiveren serin bir yeldedir. Güvenli bir düşüncenin aydınlığında, uygun bir sesin titreşimindedir. İstekle ısırılan bir peynir diliminde, yanarak içilen bir yudum suda, özlemle aranan bir fincan kahvededir. Bakkaldan alınan bir paketi taşırken dergilerden yapılmış kesekâğıdında göz ucuyla okunuveren güzel bir sözdedir. Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığındadır. Özlenen sevgilinin dudaklarındadır. Bir annenin okşayışında, bir babanın bakışında, bir çocuğun gülüşündedir.”

Bunların hepsine katılmayacak bir tek kişi olmaz kanımca. Ama bütün bunlara ulaşmak ve mutlu olabilmek içinde insanın başka şeylere gereksinim duyduğu da kesindir. Örneğin “Mutluluk, bir yaz denizinin karşısında, bir ağaç gölgesindedir.” Bu ağaç gölgesine uzanıp denizi seyretmek için öncesinde bir şeylerin yapılmış olması lazım. Ağaç gölgesi bedava elde edilmez. Peki bu ağaç gölgesinde uzanıp denizi seyretmek için gerekenlerin yapılması için geçen zaman da insan mutlu mudur ?

Mutluluğun da bir bedeli vardır. Mutlu olacağımız anları yaratmak için bazen ödediğimiz bedeller hiçte küçümsenecek gibi değildir. Demek ki mutlu olmak yaşamın her anında söz konusu olamaz. Mutlu olacağımız anlar vardır. En uzun mutluluk anı bile yaşamımızın sınırlarıyla sınırlandırılmıştır. Bir ömrü güzel yaşamanın olanağı yok. Asıl sorun anı güzel yaşamakta, bunu becerebilmekte. Zaman anların bir toplamıdır  ve/veya hayatın kendisi anların toplamından oluşur. Ne kadar güzel an yaşarsak yaşamımız da o kadar güzel olur. Birlikte ya da teker teker yaşadığımız anların toplamında mutluluk…

İnsanın mutlu olması için düşünebileceğimiz bütün her yol tartışılmış ve hepside belli oranlarda haklı bulunabilecek doğrular içermesiyle kabul görmüştür. Mutluluğun asıl kaynağının maddi zenginlikler olduğu ileri sürüldüğü gibi. Maddi zenginliklerden el etek çekmek olduğuna kadar her yol önerilmiştir. Düşün adamlarının kimi de sadece bilgili ve erdemli olmakla insanın mutluluğu yakalayabileceğini ileri sürmüşlerdir. Ancak günümüzde insanın mutlu olmasının yolu tektir demek biraz zor. Mutluluk birazda insanın içinde yaşadığı toplum çevrelendiği kültür ve en sonu ruhsal dengeleri ile örtüşen istekleri ile belirlenmekte.

Hepimiz için geçerli bir reçete ne yazık ki henüz bulunamadı. İnsan kendi koyduğu kurallarla yaşamı kendisine dar
etmesini en iyi bilen yaratık olduğu sürece mutluluğu hem isteyecek hem de erişilmesi en zor şeylerden biri yaparak özleyecek.

Her düşündüğünü söyleyemez ve her istediğini yapamaz insan. Toplumsal kurallar, kanunlar ve bir dizi başka nedenle kendi koyduğu kurallara uymak zorundadır. Bitmiş bir ilişkiyi sürdürür, patronuna çok kızdığı halde işini kaybetme korkusuyla söyleyemez. Siyasal düzenden hiç hoşnut değildir ama ağzını açamaz, açsa bile belli kurallar içinde düşüncesini söylemek zorundadır.

İnsanın en büyük becerilerinden birisi; en olanaksız zamanlarda bile kendisine güzel anlar yaratabilecek kabiliyete olmasıdır. Bütün olanaksızlıklar içinde yaratılan küçük güzelliklerde mutlu olmayı ağız dolusu gülmeyi hep becermiştir…

Elbet de sofradaki kırıntılarla yetinmek insana göre değildir. İnsan yaşamının büyük bir bölümünde mutlu olmayı içtenlikle gülmeyi eğlenmeyi hak eder. Ve insan bu erek için mutlaka bir şey yapar ve bedeller ödemeye hazırdır. Ancak büyük idealler için yaşarken anlık güzellikleri ve mutlulukları da yaşamaktan kendisini alıkoymaz.

Değişik dillerden, kültürlerden insanlar tanıdım. Değişik sosyal çevrelerden, bir birlerinden çok farklı insanlarla bir arada oldum. Hikâyelerini dinledim ve gördüm ki en zor anlarda bile insan sevinebilecek anlar yaratıp mutlu olmayı becerebiliyor. Kimilerinin her şeyi siyaha boyadığı gibi yaşam giydiğimiz siyah bir gömlek değil.

Şilili dostum Carlos Pinoşet diktatörlüğü döneminde tutuklanıp birçok işkenceden geçmiş. O anılarını anlatırken insanın tüyleri diken diken oluyor. İnsanın yaşama sarılıp acıyı yenmesi bütün yaşananların özeti… İşkence sırasını beklerken yaşadıkları küçük sevinçler yaptıkları şakalarla gülmeleri ve anlık mutluluklarla acı alt ediliyor, direnme gücü bileniyor. Carlos o şakalaşmalarını anlatırken gözleri ışıldıyordu.

Aynı ışığı arkadaşım Hüseyin’in gözlerinde de görmüştüm. 12 Eylülde tutuklanıp işkenceden geçirildiği dönemde yaşadıklarını anlatırken birlikte gülmekten yerlere yatığımız anlar oldu. Arkadaşları işkencede çığlıklar atarken ve az sonra sıranın kendilerine geleceğini bilerek aralarında şakalaşmaları, gülecek, sevinecek anlar yaratmaları ile hayataydı. Belki farkında değildi Hüseyin, ama bütün o acılara dayanmasının sırı tamda buydu.

Bu iki dostumun yaşadığı korkunç işkenceleri anlatmak istemiyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim her iki dostumun da bedenlerinde ve ruhlarında hala o işkencelerin izleri gözle görülecek kadar açık ve yaraları her dokundukça kanamakta…

Yaşadıklarımızın tüm korkunçluğu ve iğrençliği bile sevinçlerin üretildiği mutlu anların oluşmasına engel değil. Deniz Gezmiş ölüm hücresinde idamı beklerken bile arkadaşı Yusuf Aslan ile şakalaşıp, hapishane idaresini de şakasının içine çekerek eğlenip mutlu anlar yaratıyor.

Eğer dünyaya gözlerinizi yummadınızsa mutlak bir mutluluğun olmadığını görmek kolay olacak. Küçük sorunlar, küçük tasalara takılıp yaşamı anlamsız yere karartmanın pek de anlamlı olmadığını çevremize baktığımızda görmek hiç de zor değil.

Gün yirmi dört saattir. Ne sadece gece, ne de gündüzdür. Kutuplarda bile altı ayda bir güneş doğar. Geceyi, karanlığı ortadan kaldırma olanağımız yok. Ancak şunu da unutmamak lazım; karanlığımıza bir el feneri tutma becerisi gösterirsek yolumuzu bulmak daha kolay olacaktır.

Hasan KAYA 
25 Ekim 2002 Cuma