Soma’dan söz ediyoruz kaç gündür. O ilk günlerde anlamadığımız, birazda telaşa düştüğümüzden pek hissetmediğimiz acı şimdi bütün ağırlığı ile yüreğimize çöreklenmiş.
En çok kadınların feryatları geliyor gözlerimin önüne, dua okuyan, siyasilere beddua eden kadınlar. Hiçbir dua, beddua gideni geri getirmiyor. Geride ateşin düştüğü ocaklar, isiyle karalar içinde yanmaz oldular.
Neden eğrelti duruyor resmi ağızlarda “acımız” sözcüğü. Gözlerine neden inanmak gelmiyor içimden?
Berkin’e ve diğerlerine üzülmeyenler, madencilere neden üzülsünler ki?
Sonra suçluların bulunacağından asla emin olamıyorum. Baksana ölenlerin sayılarını tartışıyoruz, sade ben değil, kimse resmi rakamlara güvenmiyor, herkes kendi rakamlarını açıklıyor.
Kalabalıklar içinde korumaları ile kaybolmuş, her şeyden çok, canının derdine düşmüş, parmak sallayan, tokat atan bu başbakan benim başbakanım olabilir mi?
Bu bakan, bu başbakan kimin başbakanı?
Artık bilmek hakkımız…
Bütün haklarımızın önüne geçiyor ölmek hakkı. Hep biz ölüyoruz, hep biz.
Peki, o diğer haklarımız…
Korkusuzca yaşama hakkı, insanca çalışma, ağız tadıyla sevme hakkımız, eşitlik, adalet…
Kim yazdı bu kaderi, kim bozdu.
Batılı ajansların geçtiği o bisikletiyle işine giden, tramvayda, metroda ayakta gazetesini okuyan başbakanların fotoğrafları geliyor gözümün önüne.
Acım ve isyanım büyüyor.
İsyan bayrağını açıyorum; ağlayan ananları, çocukları görmeyen; insanlığın yarattığı bütün tanrılara sesleniyorum, hepinizin mi gözü kör oldu.
Hasan KAYA
21 Mayıs 2014 Çarşamba