Bazen kendimi olduğundan fazla önyargılı, katı buluyorum. Sevdiklerim değişmiyor, sevmediklerim hep aynı kalıyor. Bunu kırmalıyım diyorum hemen.
Ne diyordu Albert Einstein; “önyargıları yıkmak atomu parçalamaktan daha zordur…”
Zoru başarmalıyım ben…
“Yapar mıyım yaparım…” diyorum. Kendi kendime gaz veriyorum…Önyargılarımın neler olduğunun listesini çıkarıp can sıkıcı olmak istemiyorum. Ama özelikle birinden söz edeceğim…
Örneğin başbakan ne dese kabul etmiyorum. Hani derler ya; ağzı ile kuş tutsa umurumda olmaz. Hiç bir konuşmasını dinleme sabrı gösteremiyorum…
Ne diyor, neler yapmak istiyor bilmek istemiyorum. Baştan kararımı vermişim, doğru adam değil. İyi şeyler yapacağına inancım yok…
Böyle önyargılı karar vermenin bir nedeni olduğu kesin. Durduk yerde olmamıştır bu kadar tepkimi kazanması türünden öz savunmayı bir yana bırakıyorum…
“Ne olursa olsun; insan bir iki hatasına yanlış sözüne bakarak böyle de yapmamalı…” diyorum ve anında bir karar veriyorum…
İlk fırsata başbakanı sonuna kadar dinleyeceğim. Ne diyor, neden diyor anlamaya çalışacağım…
Fazla beklemek zorunda kalmıyorum. Aynı günün akşamında hangi TV Kanalını açsam Başbakan karşımda…
Kürsüde; elinde mikrofon sağa sola yürüyor. Aynalardan okuyor. Sekiz senelik iktidarında neler yaptığını anlatıyor…
Neler yapmamış ki…
Bağırıyor, yırtınırcasına; “Biz yaptık, biz” diyor.
Sabrıma şaşırıyorum; her şey iyi güzel gidiyor…
“Bak isteyince dinleyebiliyorsun” diyorum kendi kendime…
Ama farkında olmadan; “Biz yaptık, biz” lafına takılıyorum.
“Nerede, hangi ülkede yaptınız bunları Sayın Başbakan…” diye mırıldanmaya, mızıkçılık yapmaya başladığımı fark ediyorum…Çizilen pembe tablo karşısında dayanamıyorum; sabrım taştı taşacak. Küfürler dizliyor dil ucuna…
Konuşma uzuyor, uzadıkça takip edilmesi zorlaşıyor. “Yuh daha neler, bu kadarda olmaz” dedirtiyor her söz her söz dizimi… İlginç ve başarılı bir kara propaganda taktiği bu…
Karanın ak, akın kara gösterilmesinin en güzel örneğini sunuyor Başbakan…
Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in de kullandığı yol haritasının üzerinde ilerliyor… Halkın izlemekte, bilmekte zorlandığı ne kadar tarihsel olay, olgu varsa ters yüz edip kullanıyor…
“Bunda ne var canım” diyorum “siyaset böyle bir şeydir” diyerek noktayı koyacağım an; o bildik köşe yazarları ile aynı konuma düşmekten korkarak hemen toparlanıyorum.
Hala bağırıyor başbakan; “Hayaldi gerçek oldu…”
Bunlar kimin hayalleri, kimlerin hayallerinden söz ediliyor Başbakan.
Benim, hayallerim bunlar değil…
Yardım adı altında dağıtılan; kurtlu mercimek, makarna, bir ekmek için bir birini ezen yoksulları, açları söylemiyorum…
Gazetelere düşen haberlerden okuyorum. “Çay simit lüks tüketim maddesi oldu…” Artık, çalışan yoksullar ülkesi Türkiye…
“Hayaldi gerçek oldu…”
Laf dönüp Hopa’ya geliyor. Ölen Metin öğretmenden “adamın biri” diye söz ediyor… Daha bitmedi: Ankara’da Hopa olaylarını protesto eden Halk Evleri üyesi Aysel’den söz ederken “kadın mı, kız mı?” diye bir soru atıyor ortaya. Anlamı açık, maksadı belli ama sorulunca çark etmeye müsait bir söylem…
(Yazıyı yazdığımız o günden bu yana değişen hiç bir şey olmamış. O günden bu yana yaşananların hiç biri konuşulmadı, konuşturmadılar. Roboski üzerinde konuşulmayan bir tabu olarak kaldı.
Savaş uçakları ile kim “vur” emrini verdi soramıyoruz?
Ve ODTÜ, başbakanın tavrında, söyleminde hiç bir değişme yok. Aradan geçen yıllar hiç bir şeyi değiştirmiyor, adam değişmiyor, aksine daha bir hotzotçu olmaya devam ediyor. Bu arada iktidarını daha da sağlamlaştırdı kimden korkacak… )
Dahası var: gözaltına alınan, tutuklanan gazeteciler. Tehdit edilen köşe yazarları… Her fırsata gaz, her fırsata cop, polis dayağı, ileri demokrasi…
Reklam kuşağındayız. Kendimle baş başa kalıyorum…Hala tepkiliyim, hala sevemedim. Sevdiremedi kendini bana başbakan…
“Önyargım sürüyor” diyecek oluyorum.
Hayır, bu bir önyargı değil. Bu tamı tamına sınıfsal tepki, karşı duruş. Yerini safını bilme onu sürdürme…
“İşte buradayım ve bir millim öteye geçmem” diyorum gönül rahatlığıyla…
Artık hiç umurumda değil; isteyen buna önyargı desin…
Hasan KAYA
07 Haziran 2011 Salı