Herkes bir umut, “barış” dedi. Kimler ne kadar inandı bilmiyorum. Benim içinse söylenenler, yapılanlar bir umut yeşertmeye yetmedi. Ne zaman, seninle kaygılarımı paylaşsam; “İlk mermi atılana kadar sabretmelisin” derken çok haklıydın.

Öyle de yaptım.

Karamsarlığımı hiç dillendirmedim. Bir satır olsun yazmadım. Şimdi ne demeliyim bilmiyorum, kaç mermi art arda sıkıldı kimse bilmiyor. Yine de; “Savaş” başladı demeye dilim varmıyor. Ama barış havası da yok ortalıkta.

Üstelik o en çok umutlananlar, barışa en çok inananlar korkmuş, çok üzülmüş gibi yaparak “sürecin sonuna geldik” diyorlar.

Korkuyorum biliyor musun? Yeniden gençlerin ölecek olmasından, annelerin ağıtlar yakmasından korkuyorum. O acılı haberlerin ardından, bu konuları ne zaman seninle konuşsak, çay bardağı elinde olurdu. Kaldırıp bardağı göz hizasına yaşlanan gözlerini gizlerdin benden.

Seninle her şeyi, her konuyu uzatarak konuşmayı seven ben, savaş üzerine konuşmayı hiç sevmedim. Sesinin buruklaşması, çatallaşıp ağlamaklı oluşların geliyor şimdi gözlerimin önüne. Ve ben her seferinde seni üzdüğümü düşünürken, çocuklarını kaybeden annelerin acısını yaşadım. “Üzerine en az konuşmayı hak eden şeydir savaş” derken her seferinde savaşların anlamsızlığının en kısa ve özlü özetini yapıyordun.

Bu sözlerinin üzerine bir şey demek imkansızdı. Susar, senin savaş meydanlarında çocuğunu kaybetmiş bir annenin yasınla dönmeni beklerdim…

Hasan KAYA
30 Mayıs 2014 Cuma