.: Sıradan dindar ve İslamcı Darbeciler

Sıradan bir dindar için din daha çok ahlaktır, dindarlık ahlaki duruştur. Yani dinin özüdür. O, gündelik hayatında kimseyi incitmeden, kimseye zarar vermeden inançlarını yaşayarak, tanrının ona sunacağı bir sonraki yaşamda mutlu olmayı hedefler.

Buradaki hedef bireyseldir.

İslamcı yazar için aynı şey söz konusu değildir. Onun bireysel hedefleri yanı sıra, bir toplum projesi, ulaşmak istediği toplumsal hedefleri vardır.

Daha dindar bir toplumdan, daha İslamcı olmaktan söz edildiği yerde inancın, özünün önde olduğunu söylemek güçtür. Burada artık başka hedefler söz konusu olmaya başlamıştır. Bunlar dünyevi hedeflerdir. Bu hedeflere ulaşmak ile iktidarı ele geçirmek arasında koparılması mümkün olmayan bir bağ vardır.

Daha dindar bir toplum, İslami yaşamı dilinden düşürmeyenlerin iktidarın gücünden yararlanmayı ret etmesi mümkün değildir. Bu retorik içinde konuşan, her dindar gruplaşma, cemaat iktidar olmayla elde edilen güce ulaşmak için güç biriktirir. O gücü bulduğunda darbe dahil her yolu denemekten geri durmaz.

Tam da burada araya bir parantezi sıkıştırmak yararlı olacaktır. İslam içinden baktığımızda, iktidarı elinde tutanların adil olmasını söylemek sözde kalır. Tarih içinde gördüğümüz tüm uygulamada yöneticilerin diğerlerine göre farklı bir yerde durduğunu görüyoruz. Yöneticilerin, savaşlarda ganimetten daha büyük pay alması ile başlayan ve devam eden bir uygulamadır bu. Buradan bakıldığında, iktidarın hedefe konmasının özünde, doğrudan İslam’ı yaymak, toplumda hakim kılmakla ilgili olmadığı hemen anlaşılır.

Olması da mümkün değil.

Dünyevi amaçları, hedefleri olanların dinin özünden, ahlaki olandan uzaklaşması kaçınılmazdır. Çünkü dünyevi hedefler, dinin özünü oluşturan mistik değerlerle ulaşılmayacak uzaklıktadır. Bu hedefler, kendine uygun dünyevi araçları kullanmayı kaçınılmaz kılar.

İslamcı yazar çizer takımının, öncelikle dinin ahlaki özünü bir kenara bırakarak, onu ideolojik bir bayrak olarak kullanmaya başlaması tesadüf değildir. Hedeflenen toplum projesine ulaşmak için, her yol ve her aracı kullanmaları kaçınılmaz bir zorunluktur. Başka türlü olması da mümkün değildir. Bu yola girmenin dinin özü ve ahlaki değerleriyle çatışması onun için artık çok önemli olmaz. Yalan söylemek, gerçeği ters yüz etmek, onun için bir sorun, bir günah olmaktan çıkar. Dinin ret ettiği her şeyi bir şekilde kılıfına uydurmanın yollarını arar. Bulur da… Minareyi çalmakta kılıf dikmekte onun için o kadar zor olmaz.

Son söz yerine tekrara düşmekten çekinmeden söyleyecek olursak; istisnasız her dinci/İslamcı hareket, parti, cemaat, daha dindar, daha İslam’ı bir toplumdan söz etmeye başladığında bir toplum projesine sahip olduğunu ilan etmekle kalmaz, iktidarı hedeflediğini ilan etmiş olur. Bu, Gülenciler için ne kadar geçerliyse, diğer cemaatler ve Milli Görüşçüler içine de, o kadar geçerlidir. Bu gün, Gülencilere tu-kaka diyen tüm diğer dini cemaat ve hareketlerin, İslamcı köşe yazarlarının aynı güç birikimine sahip olduklarında yapacakları çok da farklı olamayacaktır.

Burada söz konusu olanın illa bir darbe girişimi olması gerekmiyor. Daha dindar/İslamcı bir toplum projesi adına iktidarı ele geçirmenin en demokratik yolu dahi, dinin özünden vaz geçmek anlamına geldiğinin altını kalınca çizilmedir.

Hasan KAYA
13 Eylül 2016 Salı