.: Yalnızlığım satır başı yaptı…

Kaç akşamdır böyle; gün dönerken en büyük keyfim kapandığım evimin balkonunda oturup kitap, dergi karıştırıp çay içmek.

Zor zamanlar geride, benden uzaklarda kaldı derken her seferinde sessizliğin bastırıp ses olduğu anlardan geçiyorum. Kulağımda çınlayan uzak sesler, ağzımda çayın buruk tadı, karar veremiyorum; çay mı dem tutuyor yoksa gece mi?

Her bardak daha koyu, daha acı…

Aşkın “e-halinde” susarken içimdeki isyanlar. Şehrin ışıklarından uzak, karanlığımda kayboluyorum…

Elimden düşecek gibi oluyor okuduğum kitap. Toparlanıyorum. Son okuduğum satırı bir daha okuyorum, bir daha…

“Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim” diyen Mevlana’nın başımı döndüren semazenlerine katılıp dönen başım.

Ah! Kaçırdım tutuğum her ipin ucunu.

Bir insanın yapabileceği tüm hataları yaptım. Bütün yanlışlardan geçtim. Dönüp “keşke” dediğim olmadı, pişmanlık duymadım yaşadıklarımdan.

Yaşayarak öğreniliyordu hayat, yaşadım öğrendim, pişman değilim…

Yoruldum.

Bırakıyorum varacağına varsın her şey…

Arkamı dönüyorum, yaşadıklarımın hepsine, yüzümü dönüp yaşayacaklarıma; yeter artık uzak dursunlar acıtan anılar.

Sandalyenin arkalığına veriyorum sırtımı, geceyi dinliyorum…

Gecenin bu ilerlemiş saatine aldırmayan o uzak ışıklar, caddelerde hala serseri motor ve fren sesi. Nereden geldiğini bir türlü tespit edemediğim o belli belirsiz müzik sesi.

Eski bir Sezen Aksu şarkısı, Sarı odalar…

Geceler hep mi böyle uzun, böyle karanlık, böyle yalnızlıklar çoğaltırdı?

Yıldızlar soluk, sessiz, ay karanlık dönüp gidiyor, gecenin açtığı paragraf giderek büyürken savaş haberleriyle…

Yalnızlığım satır başı yapıyor, büyük harfle başlıyoruz geceye. Ve herkes kendi acısının büyüklüğünü bildiği sürece “barış” olmazdı, barışamıyorum kendimle…

 

Hasan KAYA

03 Ekim 2012 Çarşamba