Bazen nerede, ne zaman başladığımızı bilmediğimiz, ardımızda köyler, kasabalar bıraktığımız, şehirler, evler insanlar, dere tepe düz gittiğimiz, önümüzde sonsuza uzanan yol birden bire çatallanır.

Yol biter.

Yol ayrımlarında uzun/kısa soluklanmalar, korku, telaş, akla ziyan bir panik hali her zaman yaşamışızdır.

Ama her seferinde beklediğimiz gibi kötü olmaz, ortada korkulacak bir şey olmadığını şaşarak görürüz. Yeni, korkularımızı besleyen bilinmezimizdir diğer adıyla. Korkarız sebepsiz.

Ama insan er geç adına “doğru seçim” dediği bir yolu seçer, çıkar yeni yolculuğuna.

Elbette yanıldığı, pişman olduğu da olur.

“Keşke” diyerek başlayan, kendini suçlayan söz dizimleri kurar insan. Biraz daha sabırlı, ince eleyip sık dokuyan olmadığına kızar.

Hangi yola doğru diye çıkılmadı ki. O çıktığımız yolların hepsi “doğru” yol değil miydi?

Kimileri, ne zaman yeni bir yola çıkmaya kalksalar; akılları fikirleri Karaman’ın koyununun sonra edeceği oyunlarda olur.

Güle oynaya yürünen yol yoktur.

Her yolun zahmetli, yoran, zor bir çıkışı olur, bazen ondan daha zor bir inişi.

Yollar bazen dizlerinizde derman bırakmaz, bir adım, bir adım daha atmak imkânsız olur. Yolun en dönülmez yerinde her şeyi yüz üstü bırakıp geri dönmek isteriz.

Oysa orası, en zor yeri değildir henüz.

Her yolun en zor yeri; dizlerinizin dermansız kaldığı, gücünüz tükendiği yer değildir, yüreğinizin yetmediği yerde başlar yolun, yolculuğun en zor yeri…

Ondan sonra yürümek imkânsız olmasa da; çekilmez olur…

Yollar çatallanır, yollar biter, yolculuklar bitmez…

Hasan KAYA
21 Kasım 2013 Perşembe