İnsanın önyargıları ile bir şeyler okuması, dinlemesi, izlemesi çoğunlukla o önyargıları haklı çıkaran, besleyen öznel bir çabaya dönüşür. Bu, okuduğundan hiçbir şey anlamaması ve/veya istediği gibi anlamasıyla eş anlamlıdır.
Bildiği ve inandıklarından oluşturduğu dünyasına yeni bir şey almama kararlığını gösteren önyargıları, eski ezberlerine sarılmayı kaçınılmaz kılarken, yel değirmenine saldırmayı kahramanlık sayabilir.
Bu tavrın rasyonel, sağlıklı akıl yürütme yollarına kendini kapadığını söylemek hiç yanlış olmaz.
Türkiye gibi ülkelerde, en çok sıkıntısını çektiğimiz şeydir bu. Herkes inandığını en doğru, değişmez haklı kabul ederek, dışarıya açar kendini. Bu bulunduğu yeri, bildiğini, inandığını koruma çabasından başka bir anlama gelmez. Bu uzlaşmayı, başkalarından öğrenmeyi ön gören değil, çatışmacı kültürü var eden ve yeniden üreten olur.
Bu davranış biçimi, tipik değişime kendini kapatan geri kalmış ülke insanın davranış biçimidir.
Bir ülkenin geri kalmışlığından söz edilince, ilk akla gelen bilim ve teknolojideki geriliği olur. Bu genel anlamda ekonomik gerilik olarak algılanır. Bu kısmen doğrudur, ancak eksiktir. Çünkü bir ülkenin geri kalmışlığından söz ediliyorsa, o gerilik hayatın her alanına nüksetmiş, hayatın her alanını kendi denetimine aldığından da söz edebiliriz.
Etmeliyiz de…
Gere kalmış bir üretim biçimi ile şekillenen ilişkiler ağı ve ekonomik yaşam toplumsal yaşamın her alanına yayılmadan edemez.
“İnsanlar, kendi geçim araçlarını üretirken, dolaylı olarak, kendi maddi yaşamlarını da üretirler.” (Marx, Engels; Alman İdeolojisi) O geçim araçlarını üretim biçimi yaşamlarını üretme biçimini belirleyen olur. Bu, bir başka söylemle, hayatın her alanına yayılır, belirleyen olur.
Her dönemin, kendine özgü kültür sanat ve edebi yaratmaları, farklı politik kurumları, bilimle ilişkisi, farklı düşün ve inan dünyasının olması bundandır.
Dilin farklılığı, üretilen değim ve kavramların farklılık göstermesi ve bir bütün olarak gündelik hayatın farklığı, geçim araçlarımızı üretme ve bu üretim süreci içinde geliştirdiğimiz ilişkilerle belirlenir.
Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde ki geçim araçlarını üretme biçiminin geriliği, kendine, içine kapanan anlayışların besleyeni olur. Gelişmeye, yeniye kendini kapatır. Bu içe kapanma sonuçta katılaşmayı ve giderek kendini ve gelişen, değişen dünyayı anlamanın engeli oluyor.
Hasan KAYA
16 Mart 2015 Pazartesi