.: Bana Her Gün Bayram

Yine böyle bir bayram günüydü, bir hafta önceden alınan özenle saklanan yeni elbiselerimi ve ayakkabılarımı giyindim. Sandalyenin üstüne çıkıp bir sağa bir sola dönüp kendime baktım. Boy aynası ne gezer o zamanlar. Tuvaletin girişinde kapının sağında bir lavabo ve üzerinde de kırık bir ayna asılıydı. Normalde parmak uçlarına kalktığımda yüzümü ancak görebiliyordum ve bu yüzden kendimi görebilmek için sandalyenin üstüne çıkmak şarttı.

Ne kadar dönüp baktımsa bayramlıklarımı kendime beğendiremedim. Yakıştığı falan umurumda değil. Beğenmemiştim… Alınırken kimse fikrimi sormamıştı, zaten sorulsa da bir şey diyeceğim yoktu. Büyük olasılıkla “Siz bilirsiniz” derdim. Bu “Siz bilirsiniz”, fikri olmamaktan çok maddiydi… Şimdi bu beğenmediğim pantolon ve gömleği giymek zorundayım.

Bir bayram günü için daha iyi giyecek bir şeyim yok.

Olmayan dolabı açıp, karşısında dikilip çıkarttığını yatağa fırlatarak, onca kıyafet içinde giyebilecek bir şey bulamayan şımarık oğlanı oynama şansım yoktu. Annem beni öyle sandalyeye tünemiş yakaladığında “Aman da aman, ne de yakışmış” deyip durdu ama ne kendisini kandırabildi ne beni.

“Git işine anne ya” demek geldi içimden ama desem başlayacak ağlamaya. Her şeye ağlıyor zaten, bir de ben mi ağlatayım şimdi. Attım kendimi yere sandalyeden, sonra, doğru dışarı çıktım.

Arkadaşlarım toplaşmış konuşuyorlar, aralarına karışıp kayboldum. Az sonra ev gezmelerine çıkacaklar, el öpüp para toplayacaklar. Enver gitmez, onların durumu yerinde, annesi kızıyor böyle şeylere. Ben de gitmem el öpmeyi sevmiyorum.

Enver’in üç tekerlekli bisikleti var tepesinden inmediği. Kendisine artık küçük geliyor, bir yıldır iki tekerlekli bisiklet alınacağından söz edip duruyor. Ama hala ortada bir şey yok. Eğer alınırsa kimleri bindireceğini, kimleri bindirmeyeceğini anlatıp duruyor. Ben binemeyecekler arasındayım. Çünkü üç tekerlekli bisiklet keyfi için onu arkadan itmiyorum. Bir tur bisiklete bindirme karşılığında, bazen saatlerce çocuklara ittirir kendisini sonra da çoğunlukla mızıkçılık eder. hep de bir şeyleri bahane eder ve kimseyi bindirmeden çekip evine gider.

Birer ikişer çocuklar evlerine giriyor, dışarı çıkanlar bayramlıkları ile çıkıyor. Enver üç tekerlekli bisikletin tepesinde yine, ben karşısındayım. “Sabah yoktun, Bayram namazına gelmedin sen. Baban da yoktu…” diyor duymazlığa veriyorum. Ben daha bir şey demeden o aynı soruyu yeniliyor. “İyi anladık. Sen gittin. Ne yapalım şimdi.” deyince laf bulamıyor susuyor. Belli ki namaza gitmememiz de konuşuluyor mahallede…

Kerim yanıma geliyor, elindeki çata-patlardan bir kaçını bana uzatıyor. Bu içten verilen armağanı yine aynı içtenlikle geri çeviriyorum. Bir yandan da korkuyorum Kerim’i kıracağımdan. çünkü anlaştığım tek kişi o, çok da iyi anlaşıyoruz.

Üç yıl önce mahalleye daha yeni geldiğimizde yine böyle bir bayram günüydü. Onların çata-patları duvara sürtüp ses çıkarmasına özenip yerden bulduğum kiremit parçalarını duvara sürterken beni yakalamıştı. Hiç beni incitmeden, o duvara sürdükleri şeylerin küçük kiremit parçacıkları değil çata-pat olduğunu göstermişti.

O günden beri arkadaşız. O benim sırrımı saklamış, bense onu hep diğerlerinden korumuştum. Artık eskisi gibi Kerim’i kimse itip kakamıyordu sıkıysa bir yapsınlar da göreyim.

Gülbahar teyze sesleniyor, pencereden yarı beline kadar sarkmış kadın, oradan avazı çıktığı kadar bağırıyor, ama Enver dönüp bir kez olsun bakmıyor.

“Oğlum annen çağırıyor duymuyor musun” diyorum kızarak. Dönüp annesine kızıyor çağırıldığı için. Gülbahar teyze söyleniyor durmadan. Ne dediği pek anlaşılmayan söylenmeleri arasında “Gel artık üstünü değiştir” dediğini anlıyoruz. Enver’in aklı bizde kalacak, gidemiyor, bizi de eve yollamanın yollarını arıyor.

“Siz eve gitmeyecek misiniz” dedikten sonra bana dönüp “sen bayramlıklarını giymeyecek misin daha” diye sorunca Kerim dönüp bir bana, bir üstüme başıma baktı. Sustu…

Zar zor bir “Yok” dedim.

Üstümdekilerin bayramlık olduğunu anlamamıştı, ama bayramlık bir yanı da yoktu o ne yapsın. O son bayramdı kutladığım ve son bayramlıklarımdı giydiğim. Daha sonraki hiçbir bayramda, yılbaşında ne alındıysa giyinmedim.

Kerim bir sırrımı daha sakladı yıllarca ve o da benimle birlikte, yıllarca ne alındıysa giyinmedi. Üstelik çok güzel bayramlıklarımız da oldu, içimiz gitse de giymedik.

Soranlara “Bize her gün bayram” diyorduk işi deliliğe vurduk..

Hasan KAYA
02 Ocak 2005 Pazartesi