.: Yara izi…

Gözlerimizi anılarımıza kapar kapamaz ölürüz.. R.M.Pancasan

Elimle yokluyorum. Avucumun içinde… Bazen gözüme ilişiyor. Öyle bakıyorum. Yıllar öncesine gidiyorum… Çocukluk işte… Topuma vurdun kavga, oyunumu bozdun kavga… Çocukların bir biri ile uğraşmadığı bir an olabilir mi?

Belki olur. Ama bizim olmadı. Oyuncaklarımızın olmamasından, biz bir birimizle oynardık. Bir birimizi oyuncak ederdik oyunlarımızda. Uzun eşek, birdir bir, saklambaç en çok oynadıklarımızdan…

Bir lastik top bulmuşsak yakar top, dokuztaş oynardık kızlı oğlanlı…

Oyunlarımız çok neşeli, çok hareketliydi ama bu oyunların sonu nedense hep kavga ile biterdi. Bazen mızıkçı bir arkadaş, bazen küçük bir haksızlıktı kavga nedeni.

Küçük yumrukların sıkılıp savrulması. Ele geçirilen taşın düşüncesizce fırlatılması. Yarılan kafalar, kırılan camlar, başlardı mahalle kavgası… Bu kavgaların başlamadan biteni, günlerce süreni olurdu. Allah’tan her zaman uzamazdı. Uzadığında mahalle, sokak araları bir savaş alanına döner günlerce taş yağardı sokaklara…

Elimdeki yara izi kör bir çakının geride bıraktığı. Topuna vurdum diye hiddetlenmişti Mehmet. Daha ben “Yemedik topunu” dememe kalmadan çekmişti çakısını. Hışımla üzerime gelip gözü dönmüş gibi savurmuştu çakısını. Kendimi geri çekip koruduğumu sanmışken elimden boşalan kan, ardından gelen yakan sızısı “Beğendin mi yaptığını” der gibi Mehmet’te bakarak kalmıştım öyle…

Kaç dikiş atıldı bilmiyorum şimdi. Ama günlerce sağ elimi kullanamadım. Yazamadım okulda. Bir çok oyundan geri kaldım. Çocuklar elim yaralı diye beni oyuna almadılar. Yemek yerken zorlandım sol elimle… Sıcağı sıcağına duymadığım öfkeyi, kızgınlığı duymaya başladım Mehmet’e…

O olaydan sonra hep uzak durdu benden. Yanıma gelmemek, benle aynı oyun içinde olmamak için özen gösterdi. Gözlerini hep kaçırdı, elini uzatmadı bir kez. Ama duyuyordum; “Kendi kaşındı” dediğini.

Elimdeki yara kapandı. Sargıları attım. Yıllar içinde iz küçüldü, yokladıkça veya dikkatlice bakınca görülür oldu. Ama yüreğimde hala kanar ince ince bir sızı olup. Şimdi her elimle yokladığımda veya baktığımda yara izine; insanın ne kadar kolay öfkesine yenildiğini düşünüyorum. Mehmet’in o öfkeli hali geliyor gözlerimin önüne.

Ne garip, Onunla ilgili tek resim; o öfkeli, saldırgan halidir aklımda yer tutmuş olan… Şimdi düşünüyorum da; içimizde ki en uzun boylu, güçlü kuvvetli olandı Mehmet. En iyi top oynayan, en hızlı koşandı. Bu yüzden her oyunda onunla olmak isterdik. Onunla aynı takımda olmak için gözlerinin içine bakardık.

Ama her nedense ben yıllarca bunların hepsini bir tarafa itip görmezden geldim. Onunla ilgili tek resmi sakladım usumda. O gözlerimin önündeki resmi, bir hiç uğruna çılgına dönmüş saldırgan, yaralayan, küfürbaz Mehmet…

Mehmet, ilk ve son değildi kavga ettiğim. Ali en çok kavga ettiğim, en çok küstüğüm arkadaşımdı. Bir seferinde; itmesi ile güçlükle çıkıp üzerinde oturduğumuz duvardan düşüp kolumu kırmıştım. Ben acılar içinde kıvranırken yanımda buldum onu. Benden daha çok korkmuştu. Benden çok üzülmüştü olana. Koşup anneme haber vermiş. Kolum sarılıp alçılanırken de, sonrasında da hiç yanımdan ayrılmamıştı…

Kolumu kırdığı için nazlanmış, yapabileceğim işleri de ona yaptırmaya başlamıştım. Hiç kaçmadı. “Yok” demedi. Şimdi yağmurlu havalarda ince bir sızı olur Ali aklımda. Gülümser sevgiyle anımsarım onu…

 Hasan KAYA