Covid-19’dan öğreniyor muyuz?
Birkaç gündür bahar kendini iyice hissettirmeye başladı. Parıldayan güneş, açık mavi gökyüzü buradayım diyor. İnsanı dışarı çağırıyor. Gezip dolaşmak için değil, ama günlerdir biriken...
Adı Baki oldu…
Aylardan Nisandı, bir öğleden sonraydı, başka yerlerde başka çocuklarla birlikte neşe dolmuştu çocuklar, evimize yakın okulun bahçesinden sevinçleri bize kadar ulaşıyordu. Çünkü bayramdı, çocuk...
Duymasam da olur dediklerimiz…
Geçecektim, uzaktan gördü, kapının önüne çıkıp ellerini beline koyup beklemeye başladı. İyice yaklaştığımda gülümseyerek yana çekilerek, “Gelsene” dedi.
Geçip gitmek artık imkansızdı. Tokalaşırken anlık durma...
Ağlamak ayıp değildir hiçbir dilde…
Gece hep buradan başlıyordu, sessizliğine çekilmeye. Şehirler susuyor, yollar tenha yalnızlığında kayboluyordu. Deniz burada petrol mavisinde susuyor, dağlar uzak ürküten bir karanlık oluyordu.
Ben buradan...
Kaybolan şehir…
Birden başlayan rüzgâr kısa sürdü. Güz güneşini, bulup getirdiği kapkara bulutların ardına sakladı. Koca şehir, rengini kaybetmenin telaşını yaşarken, ince usul yağan ahmak ıslatan...
Gül dalında küpe kızıl yıldız
Uzun zamandır yaptığım şeyler hep aynı. Değişmemesi içinde inatla direniyorum. Birlikte yaptığımız ne varsa şimdi tek başıma yapıyorum. Hep aynı miskin alışkanlıkla kalkıp kahvaltımı...
Ve gidiyorum…
Dünden beri yıldızını yitirmiş bir gece gibi sesiz suskun bakışlarım. Gözlerimi köşe bucak saklıyorum kendimden.
Usulca kokusunu yitirip paslı bir kırmızıya dönüyor anılar. Çok sonra...
Kendime susuyorum…
Herkes kendine susuyor burada. Başkalarına anlatıp, kendilerine dönüp susuyorlar. Korkunç bir sessizlik, derin bir karanlık oluyor her yer… Anlamını çözemeden bende öğreniyorum kendime susmayı...
Hayatın yorulmayan akışı…
Küçük bir taşra şehrini geçip kıyıya doğru yol alıyorum. Önce zeytinlikler; yeşil, mavi, sonra o bildik, sokaklarında dolaştığım, alışveriş yaptığım, kafelerinde oturduğum sahil kasabası....